Kolum Kırıkken Açtığım Blogumda İlk Sıfırdan Yazdığım Yazım

Ocak 2025'te kolumun iki kemiği birden kırıldı (mideniz kaldırıyorsa tıptaki adıyla Colles kırığı olarak geçen bu kırık türünü aratıp görsellerine bakabilirsiniz). Buz pateni yapmak istemiştim, patenlerim de yeni gelmişti kargodan halbuki. Şansıma o gün hava da şahaneydi. Güzel gölümüz donmuştu, hayallerimi gerçekleştirmek üzere patenlerimi giyip yola koyulmamın üstünden iki dakika geçmemişti ki olanlar oldu işte. 

Uzun lafın kısası, ameliyat oldum. Sinir hasarı yüzünden hem iki parmağımdaki hissiyatı hem de hareket becerimi geçici olarak kaybettim. İki gün hastanede yattıktan sonra eve geldiğimde acıdan durabilmek için morfin bazlı bir ilaç almak zorunda kaldım ve bu ilacı bırakabilmem 3 haftamı aldı. Yüzük ve serçe parmağımdan durmaksızın elektrik veriliyor gibiydi. "Kemik kırığı ağrısına razıyım, ama şu elektrik çarpması hissi olmasa" diyerek her uyanık olduğum an, dakikaları saydım. Her akşam ağladım. Ama ortada net bir neden de yoktu; öylece, hava karardığı anda ağlama geliyordu. 

Gel zaman git zaman, düze çıktım. İlacı bıraktım, annemler evlerine döndüler, yerine daha az iş görecek olan kayınpeder geldi. Sonra dedim ki, "Yahu ben bir blog açmıştım bir aralar ama ne zaman açmıştım, ne oldu ona?". Merak edip hosting sitesine baktım, siparişi ameliyattan tam 4 gün sonra, yani hasteneden eve döndükten 2 gün sonra vermişim! Dedim ki kendime, o acılı ve depresif halimle hazır CMS kullanmadan, hiçbir şablona, ara sisteme para kaptırmadan ciddi ciddi kişisel blog açmışım. Bunu da çok stil sahibi bir şekilde yapmışım ve 90s stili, "good old web" formatında yapmışım. Ha bir de ekleme yapayım, bütün bunları TEK ELİMLE yapmışım. Aferin bana be... Helal olsun kız sana...

Şimdi, sizlerle bu çok anlam yüklediğim gönderimde bana ilham veren bir kişisel web sitesini, daha doğrusu benimkisi gibi yola çıkmış, dallanıp budaklanıp çiçeklenmiş bir dijital bahçeyi paylaşmak istiyorum. Kendisi İstanbul'da yaşayan bir Çinli. Kafa yapısı olarak paralel evrendeki kayıp ben diyebilirim. O derece bana benziyor ki, bazen bu yazıları ben mi yazdım yoksa o gelip gece uyurken kafamın içinden mi çaldı diye düşünüyorum. 

İşte karşınızda: https://keningzhu.com/

Evet, tamam, sitesi benimki gibi zavallı, topraktan yeni başını uzatmış, çamur içinde bir tomurcuk değil. Oldukça aşmış bir dijital bahçe... Ama işte, "ne yapmaya çalışıyorsun ki sen şimdi burada, hem blogların modası geçmedi mi" diyenlere uzun uzun anlatmak yerine "işte aha aynen böyle bişey yapmaya çalışıyorum" diye gösterebileceğim süper bir örnek var elimde. 

Neyse. Özetle, düze çıkıyorum. Elim için fizik tedaviye başladılar. Bir kütüphane ve iyi bir kitap buldum, Almanca çalışmaya başladım. İş aramak için artık daha agresif hamleler yapıyorum (mesela A2 seviye Almancam olmasına rağmen Almanca CV ve önyazı ile başvurular yapıyorum). Kocamın işi sallantıda, Almancası hiç yok. Bu kırılgan, her an kopacak gidecek gibi olan bağlardan dolayı evde, üstü şakalarla komikliklerle geçiştirilen bir gerginlik durumu hakim. 

Almanya'da kalmak istiyorum. Özellikle Bavyera'da, mümkünse Weßling'te bahçeli bir evde yaşamak istiyorum. Üçüncü dünya savaşı çıkmasın, emekli maaşıyla yaşayabilelim, çocuklarımız "iyi ki buraya gelmişiz" diyebilsin istiyorum. Bu sırada yaratıcı üretimimden geri kalmayayım, Maslow piramitinin tepesini görebileyim istiyorum. Aslında her insanın hak ettiği şeyleri istiyorum... 

Çok mu şey istiyorum?

Kolay gelsin diyelim ailecek bize o zaman...