Hiperodaklılık (Hyperfocus) Konusunda Çok Fena Durumdayım

Genellikle otizmin tipik özelliklerinden biri olan, yemeden içmeden kesilecek kadar tek bir konuya odaklanma konusunda yaşadıklarımı insanlardan -hatta kendimden bile- gizlemişimdir. Bu sefer farklı olarak, artık kendimi biliyor ve adını koyabiliyorum.
Çok mu kafamın içinde yaşıyorum, evdeki diğer sorumluluklarımı mı aksatıyorum, elimde olan tüm boş zamanı odaklı olduğum konuya mı ayırıyorum, hedeflerimden bu odaklandığım konu uğruna saptım mı, tüm suçluluk hislerime rağmen devam mı ediyorum, rutinimi bozan aileme karşı sabırsız ve agresif tepkiler mi veriyorum, hepsinin sebebini biliyorum artık: "Otizm spektrumundayım, ondan böyle oluyor" diyebiliyorum.
Bu kadar yoğun şekilde Türkiye siyaseti konularına dalmış olmam ve arka arkaya sosyal medyada paylaşılması için açıklayıcı görseller tasarlamamın arasında bu girişi yapmam gerekiyordu. Bu girişi yapıyorum, çünkü normalde olsa yapmazdım ve kendimi inkar ederdim. Şimdi duruyorum, okyanusun ne kadar derinine daldığımı ve ne kadar çok detaylarda kaybolduğumu dışarıdan görüp fark etmeye çalışıyorum.
Mesela, Almanca çalışmak için yaptığım bir Notion sayfası var. Orada log tutuyorum, yani hangi gün kaç saat çalıştıysam o sayıyı listeye girince, otomatik olarak hedeflerimin her biri için ne kadar yol almış olduğumu takip ediyorum. Oraya bakınca görüyorum ki Ekrem İmamoğlu tutuklanıp da bu olaylar başladığından beri giriş yapmamışım. İş başvurusu yapma süreçlerimde çok şükür aşırı bir aksama yok çünkü onu da otomatiğe bağladım biraz, şablonlar oluşturdum, şirket isimlerini değiştirip öyle başvuru atıyorum falan. Ha yine de daha iyi olabilir mi, elbette olabilir. Örneğin sadece Linkedin'den değil, başka platformlardan da iş ilanlarını takip ediyor olabilirim. Yeterince yapıyor muyum, hayır. Çünkü neden, şu anda kafam siyasette...
Kolumu kırdığımdan beri bok götüren ev, karman çorman olmuş havlular yüzünden kapanmayan dolap, çocukların ayıklanması gereken çamaşırları, alınması gereken toz ve silinmesi gereken duşakabin gibi görevleri bir bir, adım adım gündemime sokabilmek için tek çarem, arkaya bir siyasi belgesel falan açmak. Ne var yani diyeceksiniz, herkes ev işi yaparken radyo, podcast falan dinler; ama işte benimki öyle değil. Mesela ben o belgeseli açmazsam, ve elimde laptopu odadan odaya taşımazsam ev işini yapma olasılığım %0. Oturur belgeseli izlerim ama ev işini gene yapmam.
Çocukları okuldan almaya gideceğim saat yaklaşırken stresten gerim gerim geriliyorum; çünkü o zaman, benim hiperodaklılık modundan çıkmam ve elimdeki tasarım, yazı, paylaşım neyse bırakıp giyinmem ve götürülecekleri hatırlamam demek. Odaklı olduğum konuyu bölmek ve başka konuya geçiş yapmak benim için o kadar zor ki, bu durumu yaşamayan insana açıklamak imkansız gibi bir şey. Anlatıyorum, Fransızca konuşuyormuşum gibi "hııı" deyip kalıyorlar. Arada bir bariyer, ses geçirmez bir cam katman var; ve sanki bu halde olan, böyle bir beyin yapısına sahip olan bir tek benim.
Beynimin bu özelliğini alıp, şöyle bir dizginlerinden çekip, gerçekten işe yarayan ve "gerekli" konulara doğru yönlendirebilseydim hayatım bambaşka olurdu... Bunun bir ilacı olsaydı, aynı dikkat eksikliğindeki gibi? Yani ne olurdu, Almanca için ya da iş bulmak için hiperodaklı moda girseydim de şimdi içinde bile yaşamadığım ülkenin siyaset meseleleriyle zaman kaybetmeseydim ya...
Ne olacam ben bu gidişle? Şaka değil, yaşlanınca emekli bile olamayacağımdan korkuyorum. Ne birikimim var ne yatırımım. Bu kafa yapısıyla zengin de olamayacağım ortada. E o zamana kadar bırak sosyal devlet anlayışını, dünyada devlet bile kalmamış olabilir. Tamam, o kadar uzak geleceğe gitmeyelim, bugüne bakalım. Daha büyük bir eve çıkmamız için de para gerekiyor. Para kazanmam için Almanca öğrenmem gerekiyor. Erdem tüm yükü omuzluyor, ki onun da artık Almanca sınavını geçmesi lazım ki kalıcı oturum alabilsin, yoksa toplanıp dönmek zorunda kalırız diye endişeli. Ama onun da çalışacak zamanı yok, işi zaten yeterince yoğun ve stresli.
Höffffffffff...
Şöyle bir video buldum, güzel anlatmış kız. Zaman bulursanız izleyin, burada söylemek istediklerimin çoğunu anlayacaksınız:
Bahsettiği filmi izlemedim daha ama ilginç görünüyor. Evet, hiç abartısız aynen böyle soru işaretlerinin peşinden gidip bir konuya kilitleniyorum ve derinlere dalıp bir süre sonra detaylarda kayboluyorum. Hayret, güzel gözlem yapmışlar.
Not: "E bu bildiğin OKB" diyebilirsiniz, ama hayır değil. OKB korkudan ortaya çıkar. Beyin, bir daha kötü bir şey yaşamamak için kendince -çoğu zaman, 40 kere elini yıkamak gibi rasyonel olmayan şekillerde- "önlem" almaya çalışır. Otizm ve ADHD hiperodaklılık modunda ise, kişi ilgi duyduğu konuda adeta haz denizinde gittikçe daha derine ve daha derine dalmaktadır. Yaşanan duygu korku değil, "haz"dır. Aynı haz alma şekillerini, bir kez zevk aldıkları şeyi tekrar tekrar yapmalarından anlayabilirsiniz. Sevdiği yemeği tekrar tekrar tercih etmek, beğendiği filmi tekrar tekrar izlemek, takıp çıkarması zevk veren bir şeyi tekrar tekrar takıp çıkarmak, gibi... Bu tekrarlayıcı davranışlar, otizmi tam olarak anlayamayan uzmanlarca yanlış yorumlanıyor ve OKB olarak etiketleniyor bence. Tamam, otistik birisi aynı zamanda OKB özellikleri de taşıyabilir ve bu çok yaygındır. Ama inanın, ben hiperodaklı moda geçtiğimde hissettiğim duyguların OKB'de yaşadığım duygularla uzaktan yakından ilgisi yok.
Eyyorlamam bu kadar, hadi esenlikler.